Dayanmak, sızlanmak, kendini tutmak anlamına gelir. Nefse ve nefsî arzulara karşı bir savaş vermeyle iç içe olan tasavvufî hayat ile sabır arasında da yakın bir münasebet vardır. Sabır ve şükür birbirine yakındır. Bütün sıkıntı ve belâlara sabredilir, hatta şükredilir.
"Sabredenlerin alacakları ecir ve karşılık muhakkak sınırsızdır." (Zümer 39/10)
"İçinizden mücahede edenler, sabır gösterenler belli oluncaya kadar elbette sizi deneriz." (Muhammed 47/31)
"Sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin." (Bakara 2/45)
"Gerçekten biz onu (Eyyub Peygamberi) sabreden bir kul olarak gördük.Ne güzel kuldu O..." (Sad 38/44)
"Yoksa siz, Allah içinizden mücahede edenleri, sabredenleri sınayıp bilmeden cennete gireceğinizi mi sandınız." (Âl-i İmran 3/142)
"Sabrettikleri için biz onları emrimizle halkı hidâyete ulaştıran rehberler kıldık." (Enbiyâ 21/13)
"Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfal 8/46)
Ebu Ali Dekkak bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: Sabredenler dünya ve ahiret izzetine konarak kurtuluşa ulaştılar.Çünkü onlar, "O'nunla olma" şerefine nail olmuşlardır.
Ebu Osman, "sabredenleri amellerinin en güzeline verdiğimiz ecir ile mükâfatlandıracağız." (Nahl 16/96) âyetine dayanarak en büyük mükafatın sabra verileceğini söylemiştir.
Sûfîlere Göre Sabır:
Cüneyd-i Bağdadî: Sabır, hiç yüzü ekşitmeden, acıyı yudum yudum içine sindirmendir.
Sehl Bin Abdullah Tusterî: Sabır, Allah Teâlâ'dan bir çıkış kapısını açmasını beklemektir.
Ebu Abdullah Bin Hafif: Sabredenler üç derecedir: Mutasabbır(sabretmek için sıkıntı çeken), sâbır(normal olarak sabreden), sabbâr(sabretmeyi alışkanlık haline getiren).
Ebu Said Arabî: Sabır, bütün belaları gönül rahatlığıyla karşılamaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder