Mürşid

Tasavvuf yolunda kendisinden önceki yetkili kişinin manevi izni ile insanları irşâd eden, doğru yolu gösterip yetiştiren ve kemâle getiren yâni olgunlaştıran tasavvuf terbiyesine ehil kişiye mürşîd denilir. Mürşidin olgunluğuna işaret eden bir terim ise "mürşîd-i kâmil"dir.

Mürşide gitmekten maksat, Allah rızasına ulaşmak, kötülükten kaçmak, hasta kalbe ilaç, garip gönle gerçek bir dost aramak, kısaca manevi bir hicret yapmaktır.

Resûlullah (s.a.v) Efendimiz:



“Fitneler etrafı sardığı bir zamanda ibadete yönelen kimse, sanki bana hicret etmiş gibidir.”12 buyuruyor.

Bir mürşide giden kimse, fitneden kaçıp hak yolundaki cemaate koşmakta, isyandan kaçıp takvaya sarılmaktadır. Bu, Allah ve Resûlü için yapılmış bir hicret çeşididir. Bu hicretin sonu Allah rızasıdır.

Kâmil mürşid yeryüzünde en şerefli, en kıymetli, en gerekli ve en zor işi üstlenmiştir. O aynı zamanda en büyük bir emaneti taşımaktadır. Çünkü kâmil mürşid Hz Peygamber’in (s.a.v) varisi olarak takva imamlığını ve insanları terbiye işini yürütmektedir.

Mürşide gitmenin en önemli hedefi, bu iman ve irfan kervanına katılıp imanımızı muhafaza etmektir.

Büyük veli İmam Kuşeyri (k.s), mürşidin gerekliliği hakkında şöyle diyor:

“Hakkı arayan kimse, bulunduğu yerde kendisini irşat edecek bir kimse bulamadığı zaman, irşatla görevli zamanının mürşidine gitmeli, onun bulunduğu yere hicret etmeli; yanında kalmalı, terbiye olup kendisine izin verilene kadar kapsından ayrılmamalıdır.”13

Takva yolunda imam olan bir arifi sevmek ve desteklemek imanın bir parçasıdır. Şu hadis-i şerifteki müjdeye bakınız:



“Kim Allah yolundaki bir imamı desteklemek ve yüceltmek için yanına giderse, o kimse Allah’ın himayesinde olur; bu uğurda göreceği her sıkıntının sevabını Allah verir.” 14



Allah için Çıkılan Yolun Sonu Cennettir

Bir Allah dostunu ziyaret etmenin ilk faydası, Allah için sevginin ve ziyaretin sevabına ulaşmaktır. Allah için sevilen bir Müslüman kardeşi ziyaret etmenin hediyesi ilahi muhabbet ve Cennettir. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz bu konuda şu müjdeleri vermiştir

“Size Cennet ehli olanlarınızı haber vereyim mi? Bir şehrin (memleketin) öbür ucunda bulunan din kardeşini Allah rızası için ziyaret eden kimse Cennetliktir.” 15

“Allahu Teala buyurur ki: Benim için birbirini sevenleri, birbirini arayıp soranları birbirini ziyaret edenleri, birbirine ikramda bulunanları, bir araya gelip meclis kuranları muhakkak ben de severim.” 16

“Kim bir hastayı ziyaret ederse veya Allah için sevdiği bir kardeşini ziyarete giderse, görevli bir melek yoluna çıkıp: Güzel bir iş ettin, bu yürüyüşün hoş oldu, Cennette kendine bir ev hazırladın, sana müjde olsun! diye seslenir.”17

Allah için sevginin ve ziyaretin bundan başka bir hediyesi olmasa bile, bu kadarı insana yetmez mi? Allah’ın bir kulunu sevmesinden, ondan razı olup cennet ve cemalini seyretme nimetini vermesinden daha güzel ne vardır?

Hele bu ziyaret edilen kimse, hâlkın irşadı ile görevli bir Allah dostu olursa, ziyaretin fazilet ve bereketi daha fazla olur.

Allah dostu deyince, hemen keşif ve keramet aranmamalıdır. Kâmil mürşidin en büyüt alameti Kur’an ve sünnet ahlakı üzere yaşamasıdır. Havada uçmak, suda yürümek, ateşi yutmak, bir anda dünyanın öbür ucuna gidip gelmek gibi şeyler, veli olmak için şart ve lazım değildir. Allah’ın izniyle bunlar mümkün şeylerdir, fakat bu tür şeyler velide bulunmadığı zaman, o bir noksanlık değildir. Velide ilahi aşk ve edep lazımdır. Buna kısaca istikamet denir.

Bir kimse bu yolun büyüklerinin elinden tutup irşat halkalarına girince, Sadat-ı Kiram’ın himmet ve tasarrufları altına girmiş olur. Bu himmet ve bereket onun kalbinde ilahi muhabbet meydana getirir.

Bunun bir sonucu olarak o kimsede günahlardan şiddetle kaçınma duygusu ve ibadetleri tatlılıkla yapma arzusu oluşur. Bu büyüklerin meclisine katılan insanın ruhu sevinir, kalbi rahatlar, gönlü huzurla dolar. İnsan Rabbül alemine kulluk yapmanın sevincini yaşar. İşte bu, Yüce Sadatların elinden tutmanın bereketiyle Allahu Teala’nın kuluna ikram ettiği bir hâldir. Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimize varis olan bu Allah dostlarının eli, Resûlullah (s.a.v) Efendimizin elini temsil etmektedir. Onlara tutunan kimse hiç kopmayan nurlu bir halkaya tutunmuş olmaktadır.

Nakşibendi büyükleri, insanın terbiyesi için üç şeyin elde edilmesini gerekli görmüşlerdir. Bu üç temel esas muhabbet, ihlas ve teslimiyettir.

İmâm-ı Rabbânî, tasavvuf yolunda nihâyete varanların (yolun sonuna kavuşanların) iki türlü olduğunu beyân etmiştir.

Birincisi Rasûlullah efendimizin izinde giderek kemâle erdikten sonra, insanları irşâd için (doğru yola çekmek için) halkın derecesine indirilmiş olan mürşidlerdir.
İkincisi, yükseldikleri derecelerde bırakılıp, insanların yetişmesi ile vazîfeli olmayan velilerdir.

Mazhâr-ı Cân-ı Cânân bütün kazançlarına, mürşidlerini çok sevmekle kavuştuğunu belirtmiş, irfan anahtarının, Allah'ın sevdiklerini sevmek olduğunu ifâde etmiştir.

İmâm-ı Rabbânî de; "Mürid, mürşidini ne kadar çok severse, onun kalbinden feyz alması da o kadar çok olur. Mürşid vesîledir, vâsıtadır. Maksad, Allahdır." demiştir.

Ferîdüddîn-i Genc-i Şeker, bu konuda şöyle bir tavsiyede bulunmaktadır: "Bir kimse kendisini irşâd edecek, doğru yolu gösterecek bir mürşide ulaşamamışsa, büyük zâtların sohbet kitaplarını okusun ve onlara uysun."

Seyyid Abdullah-ı Dehlevî ise, kâmil (yetişmiş) ve mükemmil (yetiştiren, olgunlaştıran) bir rehbere tâbi kimsenin, Allah'ın rızâsına kolayca erebileceğini ifâde etmiştir.

Hiç yorum yok: